
Darmkrebs Nedir ve Ne Kadar Sıklıkla Görülür?
“Darmkrebs” terimi, kalın bağırsak kanseri (kolon kanseri) ve makattan kaynaklanan kanser (rektum kanseri) için kullanılır. Bunlar topluca kolorektal kanser olarak adlandırılır. “Karzinom” terimi, kalın bağırsak mukoza hücrelerinden kaynaklanan kanserleri tanımlar. İnce bağırsakta kanser görülmesi nadirdir, ayrıca anüs bölgesindeki kanser (anal kanser) de nadirdir. Her iki kanser türü, kalın ve makata ilişkin kanserlerden oluşum ve tedavi açısından farklılık gösterir.
Darmkrebs, kalın ve makatın tüm bölümlerinde gelişebilir. Özellikle, alt kalın bağırsak bölümünde, yani alt 30-40 cm’lik kısımda yoğunlaşır.

Darmkrebs Sıklığı
Kolorektal kanserler (KRK), dünya genelinde ve ülkemizde yaygın görülen kanser türleri arasında yer almaktadır. Dünya çapında bir yıl içerisinde 1.9 milyon yeni kolorektal kanser vakası ve 935 bin kolorektal kanser kaynaklı ölüm vakası tespit edilmiştir. Türkiye Birleşik Veri Tabanı’na göre, ülkemizde bu kanser türleri hem erkeklerde hem de kadınlarda 3. sırada yer almaktadır. Avustralya ve Yeni Zelanda ile Avrupa ve Kuzey Amerika’da görülme sıklığı, Asya ve Afrika bölgelerine göre daha yüksektir. Bu coğrafi farklılığın önemli etkenleri arasında; beslenme tarzı, çevresel etkiler ve genetik yatkınlık yer almaktadır. 40 yaşın altında KRK nadirdir, 40-50 yaşları arasında görülme sıklığı artmaya başlamaktadır. KRK vakalarının %85’i 50 yaş ve üzerindedir.
Ölüm Oranları
1970’lerin ortalarından bu yana ölüm oranları sürekli olarak azalmaktadır; yalnızca son on yılda, her iki cins için de yaşa göre standartlaştırılmış ölüm oranları %20’den fazla düşmüştür. Yine de, kalın bağırsak kanseri yaklaşık %7 oranında, kanserle ilgili ölümlerin en yaygın nedenlerinden biridir. Kalın bağırsak kanseri, genellikle 50 yaşından itibaren görülmekte olup, kadınlar genellikle erkeklerden daha geç hastalanmaktadır. Ortalama hastalık yaşı kadınlarda 75, erkeklerde ise 72’dir. Hastalık riski yaşla birlikte sürekli olarak artmaktadır. Mağdurların çoğunluğu, 70 yaşından sonra (> %50 hasta) teşhis almaktadır.
Bağırsak Yapısı ve Fonksiyonları
Darmkrebsin oluşumunu anlamak için, bağırsak yapısının ve fonksiyonunun anlaşılması gerekmektedir.
İnsan bağırsakları iki ana bölümden oluşur: ince bağırsak ve kalın bağırsak.
İnce bağırsak, mideye doğrudan bağlıdır. Uzunluğu 2 ila 3 metre arasında değişir ve karın içinde birçok kıvrımda yer alır. İnce bağırsak, tükürük ve mide asidi ile ön sindirimi yapılmış gıdayı daha da sindirip, faydalı besin maddelerini bağırsak mukoza zarından vücuda almayı sağlar. Sindirilemeyen gıda kalıntıları kalın bağırsağa geçer.
Kalın bağırsak (kolon) yaklaşık 1 ila 1,5 metre uzunluğundadır. Kalın bağırsağın son bölümüne son bağırsak veya makat (rektum) denir. Bu kısım yaklaşık 15 ila 20 cm uzunluğundadır ve “kontinans organı” olarak adlandırılan, kasların bir kombinasyonu ile dışarıdan kapatılır; bunlar arasında kasık kası da yer alır. Kalın bağırsağın ve rektumun işlevi, sindirilmeyen bağırsak içeriğini suyun emilimi ile yoğunlaştırmak ve boşaltım için biriktirmektir.
Bağırsakların iç yüzeyi, dışkının bağırsak kasları tarafından itilerek anüse doğru hareket ettiği bir mukoza ile kaplıdır. Dışkı, bu yolla boşaltılır. Ayrıca, bağırsaklar vücuttaki sıvı dengesinin düzenlenmesine de önemli ölçüde katkıda bulunmaktadır.
Bağırsak Bölümleri
Bağırsak Kanseri – Nedenler ve Risk Faktörleri

Bağırsak kanseri nasıl oluşur?
Bağırsak kanseri yavaş bir şekilde gelişir. Sağlıklı bağırsak mukoza zarından adenoma (iyi huylu tümör) dönüşümünden kanserin ortaya çıkmasına kadar olan süreç genellikle yıllar alır. Bağırsak kanserinin oluşumuna neden olan faktörler henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Ancak, prensip olarak birden fazla faktörün bu süreçte etkili olduğu bilinmektedir. Bu faktörler, bağırsak mukoza zarındaki hücrelerin normalden fazla çoğalmasına yol açar. Eğer hücrelerin büyümesi kontrol dışına çıkarsa, kanser oluşur.
Sağlıklı bağırsak hücrelerinin kanser hücrelerine dönüşümü genellikle iyi huylu aşamalardan geçer ve bu aşamalar “bağırsak polipleri” (adenomlar, polipler) olarak adlandırılır. Bunlar, bağırsak mukoza zarının içe doğru büyüyen mantar benzeri çıkıntılarıdır. Bağırsak kanserlerinin yaklaşık %90’ı, bu poliplerin kötü huylu hale gelmesiyle, yani hücrelerinin kanser hücrelerine dönüşmesiyle ortaya çıkar.
Bağırsak kanserinin gelişim aşamaları:
- Bağırsak duvarında, endoskopik olarak tespit edilip çıkarılabilen iyi huylu bir polip.
- Polipin bazı hücreleri kanser hücrelerine dönüşmüştür. Bu aşamada endoskopik çıkarım hala mümkündür.
- İyi huylu polipten kötü huylu bir tümör gelişmiştir; bu tümör dokunun derinliklerine inmiş olup yalnızca cerrahi müdahale ile çıkarılabilir.
Bu sürece “adenom-kanser sırası” veya “serratlı kanserojenez yolu” denir. Adenomların boyutu, sayısı ve mikroskopik yapısı bağırsak kanseri riskini belirler.

Çoğu durumda kanserin oluşumuna tek bir neden belirlemek mümkün değildir. Ancak, bağırsak kanserine yakalanma kişisel riskini artıran belirli faktörler bilinmektedir. Sıklıkla bir yatkınlık vardır. Buna ek olarak, başlıca belirli beslenme ve yaşam alışkanlıkları da etkilidir.
Nadir durumlarda, doğumda genetik yapıda bir değişiklik mevcut olabilir. Bu durumda, ailede bağırsak kanseri vakaları oldukça sık görülür ve genellikle çok erken yaşta ortaya çıkar. Tüm bağırsak kanseri vakalarının yaklaşık %10 ila %15’inin böyle genetik yatkınlıklardan kaynaklandığı tahmin edilmektedir.
Genetik yatkınlıklar sonucunda HNPCC ile ilişkili bağırsak kanseri (İngilizce: hereditary non-polyposis colon carcinoma, Lynch sendromu) ve ailesel adenomatöz polipozis (FAP) gelişebilir. FAP, tipik klinik bir tabloya ya da belirgin semptomlara sahiptir. Birçok adenom, bağırsakta erken yaşta (20’li yaşlar) tespit edilebilir. HNPCC ise tipik semptomlar göstermez. Yine de hastalığı işaret eden belirli kriterler geliştirilmiştir: Amsterdam ve Bethesda kriterleri.
Amsterdam Kriterleri:
- HNPCC ile ilişkili en az üç aile üyesinin (ince bağırsak/kalın bağırsak veya rektum tümörleri, rahim veya idrar yolu/ böbrek pelvis tümörleri) bulunması.
- Yukarıda belirtilen tümör hastalıklarından en az iki ardışık neslin etkilenmesi.
- Bir aile üyesinin diğer iki kişi ile birinci derece akraba olması.
- Bir hastanın tanı anında 50 yaşından küçük olması.
- Bir FAP’nın dışlanmış olması.
Bethesda Kriterleri:
- 50 yaşından önce bağırsak kanseri tanısı almış bir hasta.
- Aynı zamanda birden fazla bağırsak kanseri veya diğer HNPCC ile ilişkili tümörler (rahim, mide, yumurtalık, idrar yolu/böbrek pelvis, safra sistemi, beyin, cilt, ince bağırsak) olan hasta; yaşından bağımsız.
- 60 yaşından önce bağırsak kanseri tanısı almış ve tipik doku özelliklerine sahip hasta (patolog tarafından doğrulanır).
- 50 yaşından önce bağırsak kanseri veya HNPCC ile ilişkili tümör tanısı almış birinci derece akrabası olan bağırsak kanseri hastası.
- Bağırsak kanseri tanısı almış (yaşından bağımsız) ve bağırsak kanseri veya HNPCC ile ilişkili tümör tanısı almış en az iki birinci veya ikinci derece akrabası bulunan hasta.
Bir doktor, hastayla yapılan görüşmelerde bu kriterlerin geçerli olup olmadığını belirleyebilir. Eğer tüm Amsterdam kriterleri veya en az bir olumlu Bethesda kriteri mevcutsa, daha fazla genetik test yapılması önerilir. Böylece HNPCC veya Lynch sendromunun varlığı tespit edilebilir.
Bağırsak Kanseri – Önleme

Kimler risk grubuna girer?
Risk faktörleri şunlar olabilir:
- Kendi veya yakın akrabalarınızda bağırsak poliplerinin varlığı.
- Ailede bağırsak kanseri öyküsü, özellikle hastalığın başlangıcında etkilenenlerin 50 yaşından küçük olması durumunda.
- Diğer kanser türlerinin, örneğin meme, yumurtalık veya rahim kanserinin görülmesi.
- Gardner sendromu.
- Peutz-Jeghers sendromu.
- HNPCC (Lynch sendromu).
- Bağırsak mukozasında kronik iltihap (özellikle ülseratif kolit, Crohn hastalığı).
- Aşırı yağlı ve lif açısından fakir beslenme alışkanlıkları. Ayrıca, aşırı tuzlu, salamura veya tütsülenmiş gıdaların bağırsak kanserinin olası tetikleyicileri olarak tartışıldığı bilinmektedir.
- Obezite.
- Hareket eksikliği.
- Nikotin bağımlılığı.
Kendiniz ne yapabilirsiniz?
Vücudunuzu izleyin ve uyarı sinyallerine dikkat edin; bunları bir doktor ile kontrol ettirin:
- Dışkıda veya dışkının etrafında kan görülmesi.
- Dışkı alışkanlıklarındaki değişiklikler, örneğin kurşun kalem inceliğinde dışkı; kabızlık ile ishal arasında geçiş.
- Gaz çıkarımı sırasında kan, mukus veya dışkı çıkışı.
- Solukluk, sürekli yorgunluk, halsizlik, performans kaybı, kilo kaybı.
- Karın bölgesinde elle hissedilebilen sertlikler ve/veya büyümüş lenf düğümleri.
- Bir haftadan fazla süren karın ağrısı.
- Yüksek sesli bağırsak sesleri, gürültüler, aşırı ve sürekli gaz.
- Sık dışkı ihtiyacı; kötü kokulu dışkının atılması.
Ayrıca, genel sağlıklı bir yaşam tarzı ve 50 yaşından itibaren düzenli erken tanı testleri ile bağırsak kanserine yakalanma riskinizi azaltabilirsiniz. Bunlar arasında:
- Fiziksel aktivite,
- Obeziteden kaçınmak,
- Sigara içmemek,
- Az alkol tüketmek,
- Patates, tahıl ürünleri ve sebzeler gibi lifli ve nişasta içeren gıdaların yanı sıra taze meyve tüketimi, az yağlı beslenme,
- Özellikle A, C, D ve E vitaminleri almak. Bu vitaminleri yeterince meyve, sebze ve süt ile almanız önerilir.
Bağırsak Kanseri – Erken Tanı

Bağırsak kanseri ne kadar erken teşhis edilirse, tedavi şansı o kadar artar. Bu nedenle, bağırsak kanserinde erken tanı önemli bir rol oynar. Bu amaçla, yasalar 50 yaşından itibaren erken tanı ve koruyucu muayene imkânı sağlamıştır.
Muayene | Geri Ödeme | Yaş |
---|---|---|
Dışkı Testi | Sigorta karşılıyor | – Kadınlar 50-54 yaş arası yılda bir – Erkekler 50-54 yaş arası, kolonoskopi yaptırmayı seçmedikleri takdirde yılda bir – 55 yaş ve üstü kadın ve erkekler, kolonoskopi yaptırmayı seçmedikleri takdirde her iki yılda bir |
Darmspiegelung (Kolonoskopi) | Sigorta karşılıyor | – Kadınlar için 55 yaşından itibaren, erkekler için 50 yaşından itibaren; 10 yılda 2 kez |
Dijital Muayene
Dijital muayenede, doktor dikkatlice rektumu muayene eder. Anüs çevresine yakın rektum kanserleri, bu muayene ile erken dönemde ve bazen ön aşamalarında tespit edilebilir.
Dışkı Testi
Dışkı testi, dışkıda çok küçük kan miktarlarını tespit edebilir ve böylece bağırsak tümörü veya polipleri hakkında ilk ipuçlarını sağlar. Dışkı testi evde yapılır. Üç gün boyunca dışkı örneği alınır ve test şeritlerine uygulanarak doktora gönderilir. Test negatifse, yani kan yoksa, muayene tamamlanır. Yıllık olarak yapılan testlerin faydası artar; yaklaşık 1.000 kişiden 3’ü, bağırsak kanserinden ölmeden önce korunmuş olur.
Darmspiegelung (Kolonoskopi)
Kolonoskopide “küçük” bağırsak muayenesi (sigmoidoskopi) ve “büyük” bağırsak muayenesi (kolonoskopi) arasında bir ayrım yapılır. Kolonoskopi, bağırsak kanserinin erken tanısı için en güvenilir yöntem olarak kabul edilmektedir. Kolonoskopi sırasında, bağırsak kanserinin ön aşamaları olan adenomlar da tespit edilip bazen aynı seansta çıkarılabilir. Bu nedenle kolonoskopi sadece erken tanı için değil, aynı zamanda bağırsak kanserinin oluşumunu önlemek için de bir yöntemdir. Poliplerin 1 cm’den küçük olduğu ve aile öyküsünün negatif olduğu durumlarda, bağırsak kanseri riski artmaz; bu nedenle kontrol kolonoskopisi her 10 yılda bir yeterlidir.
Sigmoidoskopide, muayeneciler kalın bağırsağın son 60 santimetresini inceler. Tüm bağırsak tümörlerinin yaklaşık üçte ikisi burada bulunur. Muayene sırasında hasta yan yatar; doktor esnek, parmak kalınlığında bir tüpü bağırsak içine sokar. Tüpün ön ucunda bir ışık kaynağı ve kamera bulunur. Muayeneci, tüpü yavaşça geri çekerken, bağırsak mukozasını büyütülmüş olarak bir ekrandan izleyebilir. Eğer şüpheli bir doku görülürse, tüpün içinden geçirilen küçük bir pensle örnekler alır ve geri çeker. Birçok büyüme, örneğin polipler, bağırsak muayenesi sırasında pensle veya bir halka ile çıkarılabilir. Alınan örnekler, biyopsi olarak adlandırılır ve çıkarılan büyümeler, daha sonra bir patolog tarafından mikroskop altında incelenir. Böylece incelenen dokunun iyi veya kötü huylu değişiklikler içerip içermediği belirlenir.
Muayene genellikle yaklaşık beş dakika sürer. Eğer muayene konusunda kaygınız varsa, sakinleştirici bir ilaç alabilirsiniz.
Eğer muayene anormal bir sonuç verirse, uzmanlar daha fazla inceleme için büyük kolonoskopiyi önerir. Kolonoskopide, sadece son 60 santimetre değil, tüm kalın bağırsak incelenir. Muayene süreci, nasıl hazırlanacağınız ve sonrasında nelere dikkat etmeniz gerektiği hakkında doktor birkaç gün öncesinden bilgi verir. Kolonoskopi, sadece bu alanda özel bir nitelik kazanmış tıp uzmanları tarafından yapılmalıdır.
Kolonoskopi sırasında doktor, parmak kalınlığında bir tüpü rektuma sokar ve tüm kalın bağırsak boyunca ilerletir. Bağırsak içine biraz hava üflenir ve ardından muayeneci tüpü yavaşça geri çeker. Sigmoidoskopide olduğu gibi, şüpheli yerlerde örnek alınabilir ve polipler çıkarılabilir. Muayene genellikle yaklaşık otuz dakika sürer. Bu muayene için hasta, uyku ilacı alabilir ve bu ilaç sayesinde bir tür hafif uykuya dalar. Kolonoskopi günü, hasta tekrar her şeyi yiyebilir. Eğer hasta uyku ilacı almışsa, o gün araba kullanmamalıdır.
Bağırsak muayenesi öncesinde, kalın bağırsağın tamamen boşaltılması gerekir. Çünkü yalnızca boş bir bağırsak güvenilir bir şekilde değerlendirilebilir. Bu nedenle iyi bir hazırlık oldukça önemlidir: muayene gününden iki gün önce sindirimi zor gıdalardan kaçınılmalıdır. Muayene gününün akşamında hasta hiçbir şey yememeli ve bir laksatif almalıdır. Alternatif olarak, muayene günü sabahı bir sıvı çözelti içebilir.
Bağırsak kanserinin erken teşhisinde önerilmeyen yöntemler:
Bağırsak Kanseri Seyri
Bağırsak kanseri genellikle bağırsak mukozasındaki bez hücrelerinden kaynaklanır. Bu, bağırsakların iç yüzeyini kaplayan hücre katmanıdır. Tümör küçük olduğu sürece, bu alanda sınırlıdır. Ancak büyüdükçe, altındaki bağırsak duvarına nüfuz eder ve nihayetinde çevre dokuları ve lenf düğümlerini de etkileyebilir. Bu süreçte, tümörden bazı hücreler koparak kan ve lenf damarlarına girebilir. Kan ve lenf akışı ile diğer organlara ulaşarak yerleşebilir ve yeniden çoğalabilirler; bu da metastazların (yayılmaların) oluşumuna neden olur. Metastazlar, karaciğer veya akciğerde görülebilir. Karın zarı içinde yayılma da mümkündür ve bu, karın boşluğunda önemli sıvı birikimlerine (asit) yol açabilir.
Gelişim Aşamaları – TNM Sınıflandırması
Tümörün yayılmasına bağlı olarak, bağırsak kanserinin çeşitli evrelerinden bahsedilir. Sınıflama, belirli standartlara göre yapılır ve üç ana faktör dikkate alınır:
- Tümörün derinliği (T)
- Lenf düğümlerinin tutulumu (N)
- Metastazların varlığı (M)
Bu nedenle TNM sınıflandırması terimi de kullanılır. Harflerin arkasındaki rakamlar, tümörün yayılımı (T1-4), etkilenen lenf düğümlerinin sayısı ve yeri (N0-2) ve uzak metastazların varlığı veya yokluğu (M0 ve M1) hakkında daha fazla bilgi verir. Örneğin, T1 N0 M0 durumu, iç bağırsak duvarlarının en iç katmanlarında yer alan küçük bir tümörün varlığını ve lenf düğümlerinde veya metastazlarda bir etki olmadığını ifade eder.
Sınıflama yapılırken dikkate alınan diğer noktalar şunlardır:
- Kanser dokusunun yapısı (Grading): Tümörün agresifliği hakkında bilgi verir. G1, G2, G3, G4 = iyi, orta, kötü, diferansiyasyona uğramamış kötü huylu doku.
- Cerrahinin radikalitesi (R):
Bu kriterlere göre kanserin kesin değerlendirmesi, ancak operasyon sonrası yapılabilir. Bu, doktorun sonraki tedavi adımlarını planlamasına yardımcı olur.
T (Tümör) için aşağıdaki tanımlar mevcuttur:
- TX = Primärtumor değerlendirilemiyor
- T0 = Primärtumor için bir bulgu yok
- Tis = Carcinoma in situ (çok erken evrede tümör)
- T1 = Primärtumor sadece bağırsak duvarının en iç katmanlarına yayılmıştır (Submucosa).
- T2 = Primärtumor ayrıca bağırsak duvarının kas tabakasına (Muscularis propria) yayılmıştır.
- T3 = Primärtumor, tüm bağırsak katmanlarını geçerek subserozaya veya çevre yağ dokusuna yayılmıştır.
- T4 = Tümör doğrudan komşu yapıları, organları veya karın zarını etkilemektedir.
N (Nodül = Düğüm) için tanımlar:
- NX = Bölgesel lenf düğümleri değerlendirilemiyor.
- N0 = Bölgesel lenf düğümü tutulumu yok.
- N1 = Bir ila üç komşu lenf düğümünün tutulumu.
- N2 = Dört veya daha fazla komşu lenf düğümünün tutulumu.
M (Metastazlar) için sınıflama:
- M0 = Uzak metastazlar (fermetastazlar) yok.
- M1 = Uzak metastazlar mevcut.
- M1a = Bir organ içinde uzak metastazlar.
- M1b = Birden fazla organ veya karın zarı tümör metastazları.
Günümüzde bağırsak kanserinin genellikle iyi huylu poliplerden kaynaklandığı bilinmektedir. Bu, kolonoskopi ile poliplerin alınmasının mantığını açıklar. Bu poliplerde kanser hücreleri oluşursa, henüz polipin tabanına ulaşmamışken endoskopik olarak çıkarılabilir. Eğer zaten bağırsak duvarını etkileyen kötü huylu bir tümör gelişmişse, bu tümör yalnızca bir operasyonla iyileştirilebilir.
Bağırsak Kanserinin Gelişim Aşamaları:

- Polip (Adenom):
Bağırsak duvarında bulunan ve endoskopik olarak tespit edilip çıkarılabilen iyi huylu bir polip. - Atypik Hücresel Değişim ile Polip:
Polipteki bazı hücreler kanser hücrelerine dönüşmüştür. Bu aşamada endoskopik çıkarma hâlâ mümkündür. - Karzinom (Kanser):
İyi huylu polipten kötü huylu bir tümör gelişmiştir ve bu tümör, derin dokuya nüfuz etmiştir; sadece cerrahi olarak çıkarılabilir.
Bağırsak Kanserinin Belirtileri
Bağırsak kanserleri, bir günden diğerine büyümez, aksine yıllar içinde yavaş yavaş gelişir. Çoğu zaman, bu süreçte herhangi bir belirti hissetmeyebilirsiniz. Ancak vücut bazı uyarı sinyalleri gönderir; bunlara dikkat etmek önemlidir:
- Dışkıda kan, dışkıyı kırmızı veya siyah hale getirebilir.
- Gaz çıkışı sırasında aynı anda biraz kan, mukus veya dışkı gelmesi.
- Dışkılama alışkanlıklarında değişiklik, örneğin kurşun kalemi inceliğinde dışkı; kabızlık ve ishal arasında geçiş.
- Tekrarlayan, kramp tarzında karın ağrıları, bir haftadan uzun süren.
- Sık dışkılama isteği; belirgin şekilde kötü kokulu dışkı.
- Solukluk, sürekli yorgunluk, halsizlik, performans düşüklüğü, kilo kaybı.
- Karın bölgesinde hissedilen sertlikler ve/veya büyümüş lenf düğümleri.
Eğer bu belirtilerden bir veya birkaçı gözlemlenirse, bir doktora başvurulmalıdır. Elbette, bu tür belirtiler başka iyi huylu bağırsak hastalıklarında da ortaya çıkabilir. Bu nedenle, belirtilerin nedenleri muayene ve testlerle belirlenmelidir.
Kolon kanseri teşhisi

Bağırsak Tümörü Şüphesi ve Tanı Yöntemleri
Bağırsak tümörü şüphesi durumunda çeşitli incelemeler yapılır. Bu incelemeler, gerçekten bir tümör hastalığının olup olmadığını ve varsa ne kadar ilerlediğini belirlemek için kullanılır.
Tümör tespiti için en önemli inceleme yöntemleri şunlardır:
- Rektal Dijital Muayene: Rektum, parmakla nazikçe muayene edilir.
- Gizli Kan Testi (Hämoccult Testi): Dışkıda kan varlığını tespit eder.
- Rektoskopi: Sert bir aletle rektumun 20 cm’ye kadar incelenmesi.
- Sigmoidoskopi: Esnek bir aletle kalın bağırsağın bir kısmının incelenmesi.
- Koloskopi: Esnek bir aletle tüm bağırsakların incelenmesi.
- Kontrast Madde ile Röntgen: Kalın bağırsağın görüntüsünü elde etmek için yapılan inceleme.
Eğer kanser hastalığı tespit edilirse, tümörün komşu dokulara ve diğer organlara yayılıp yayılmadığını belirlemek için ek incelemeler yapılır. Bu incelemelere şunlar dahildir:
- Ultrason Muayenesi (Sonografi/Endosonografi)
- Bilgisayarlı Tomografi (BT)
- Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR)
- Laboratuvar Testleri
Tüm incelemeler tamamlandıktan sonra, gerekli tedavi önlemleri belirlenebilir.
Rektumun Muayenesi
Rektumun muayenesinde, parmak kullanılarak anüs yoluyla nazikçe muayene yapılır. Bu muayenede, rektumun durumu, anal sfinkter ve prostat (erkeklerde) değerlendirilebilir. Eğer doktor, normalde pürüzsüz olan bağırsak mukozasında yumrulu değişiklikler hissederse, tümör hastalığı olup olmadığını belirlemek için daha ileri incelemeler (rektum muayenesi ve tam kolonoskopi) yapılması gerekir.
Bu muayene, bağırsak kanserinin erken teşhisi kapsamında da gerçekleştirilir.
Gizli Kan Testi (Hämoccult Testi)
Hämoccult testi (Häm = Kan, occult = gizli), dışkıda düşük miktarlarda kanı tespit etmek için kullanılan bir laboratuvar testidir. Bu test, evde kolaylıkla yapılabilir. Küçük bir spatula ile üç gün boyunca ardışık olarak her bir dışkı örneği, test zarlarının üzerine uygulanır. Ardından, zarlar kapatılır ve doktora teslim edilir.
Pozitif bir sonuç, yani dışkıda kan tespit edilmesi, mutlaka kanser olduğu anlamına gelmez. Çoğu zaman kanamaların başka nedenleri olabilir, örneğin polipler veya bağırsak iltihapları gibi. Kanama nedenini belirlemek için, rektum muayenesi (rektoskopi) ve tam bağırsak muayenesi (kolonoskopi) gibi ek incelemeler yapılması gerekir.
Hämoccult testi, bağırsak kanserinin erken teşhisi kapsamında da uygulanmaktadır.

Bağırsak Muayenesi (Koloskopi)
Bağırsak muayenesinde (kolonoskopi), doktor anüsten başlayarak endoskop aracılığıyla tüm bağırsak iç yüzeyini inceler. Endoskop, bir ışık kaynağı ve küçük bir optik cihazla donatılmış, esnek bir fiberglas enstrümandır. Bu sayede, bağırsak mukozası aydınlatılır ve bir ekran üzerinde büyütülerek incelenir.
Muayeneyi gerçekleştirmek için, bağırsak önceden dikkatlice temizlenmelidir. Bu nedenle, muayeneden bir gün önce veya en geç muayene gününün sabahında bir müshil veya temizleme solüsyonu alınmalıdır.
Tüm kalın bağırsağın muayenesi netlik sağlar: Eğer bir hastalık varsa, bağırsak muayenesinde tespit edilir. Şüpheli değişiklikler durumunda, doku örnekleri (biyopsi) alınır. Bu örnekler daha sonra bir uzman tarafından mikroskop altında kanser hücreleri açısından incelenir. Bu muayeneden sonra, kanser hastalığının olup olmadığı kesin olarak belirlenebilir. Bağırsak polipleri, çoğu durumda bağırsak muayenesi sırasında küçük bir halka ile çıkarılabilir.
Bağırsak muayenesi, bir tümörün tespit edilmesinde en önemli ve en etkili incelemedir. Kötü huylu bir durumdan şüpheleniliyorsa veya gizli kan testinde dışkıda kan tespit ediliyorsa, tercih edilen yöntemdir. Ayrıca, kolonoskopi bağırsak kanserinin erken teşhisinde yapılan incelemeler arasında yer almaktadır.
“Sanal Bağırsak Muayenesi” (CT-Kolonografi)
CT-kolonografi olarak adlandırılan bu yöntem, sıklıkla “sanal bağırsak muayenesi” olarak da bilinir. Bu işlemde, bilgisayarlı tomografi (BT) veya manyetik rezonans tomografisi (MRT) kullanılarak bağırsak kesit görüntüleri oluşturulur ve bu görüntüler özel bilgisayar programları ile üç boyutlu bir bağırsak iç görünümüne dönüştürülür. Bağırsak duvarının iyi bir şekilde görüntülenebilmesi için hastaların, normal bağırsak muayenesinde olduğu gibi, bağırsak temizliği için müshil almaları gerekmektedir.
CT-kolonografinin bir avantajı, bağırsak içine bir endoskop yerleştirilmesine gerek olmamasıdır. Bu durum, toplumun bağırsak kanseri erken teşhis taramalarına katılım istekliliğini artırma umudunu doğurmaktadır. Daha büyük polipler, bu yöntemle normal bağırsak muayenesindeki kadar güvenli bir şekilde tespit edilebilmektedir. Ancak, bağırsak mukozasında iltihaplı değişiklikler ve daha küçük polipler söz konusu olduğunda CT-kolonografi güvenilir değildir. Ayrıca, muayene sırasında tespit edilen polipler, kolonoskopide olduğu gibi hemen çıkarılıp doku örneği alınamaz. Bu nedenle, normal bağırsak muayenesi hala bağırsak kanserinin güvenli bir şekilde önlenmesi ve erken teşhisi için en iyi yöntem olarak kabul edilmektedir.
Sigmoidoskopi ve Rektoskopi
Tam bağırsak muayenesi (kolonoskopi), bağırsak kanserinin erken teşhisinde altın standart olarak kabul edilmektedir. Ancak, kalın bağırsak tümörlerinin yaklaşık %60’ı kalın bağırsağın alt kısmında veya rektumda bulunduğundan, hastanın isteği üzerine sigmoidoskopi (rektumdan önceki son kalın bağırsak bölümünün muayenesi) de yapılabilir. Bu, bu bağırsak bölümlerindeki tümörlerin erken dönemde tespit edilmesini sağlar. Rektoskopi (rektumun muayenesi), kolonoskopi ile tespit edilen bir kanserin rektumda konumunu daha doğru bir şekilde belirlemek amacıyla uygulanan bir diğer inceleme yöntemidir.

Karın Ultrason Muayenesi (Sonografi)
Karın ultrason muayenesi, tümörün başka organlarda metastaz yapıp yapmadığını belirlemek için kullanılır. Bu incelemede özellikle karaciğerin değerlendirilmesi ön plandadır.
Geleneksel Göğüs Röntgeni (Röntgen-Thorax)
Yayılma tanısında bir diğer temel inceleme, göğsün iki düzlemde yapılan geleneksel röntgen görüntüsüdür. Bu muayene ile akciğerlerde metastaz olup olmadığı değerlendirilebilir. Kolon ve rektum kanseri hastalarının takibinde de bu yöntem kullanılmaktadır.
Rektum Ultrason Muayenesi (Endosonografi)
Kötü huylu rektum tümörünün ne kadar yayıldığını görmek için, rektuma bir sonda yerleştirerek ultrason muayenesi yapılır. Bu muayene ile tümörün bağırsak duvarındaki yayılma derecesi ve yakınındaki lenf düğümleri değerlendirilir. Endosonografi, cerrahi planlama açısından da büyük öneme sahiptir. Sonuçlarına göre doktor, cerrahinin sırasında anal sfinkterin korunup korunamayacağına veya yapay bir rektum çıkışı gerekip gerekmediğine karar verir. Ayrıca, endosonografi, radyoterapi veya radyoterapi ve kemoterapi kombinasyonu ile tedavi önerilip önerilmeyeceğine de katkıda bulunur.
Bilgisayarlı Tomografi (BT)
Karın ve pelvisin bilgisayarlı tomografisi, ultrason muayenesinde karın organlarının yeterince değerlendirilemediği durumlarda tanının bir parçasıdır. Vücudun katman katman incelendiği bu röntgen yöntemi, kanserin bağırsak duvarını aşarak komşu organları veya lenf düğümlerini etkileyip etkilemediğini (metastaz) tam olarak değerlendirmeyi sağlar. Radyoterapi planlaması için de bilgisayarlı tomografi faydalıdır.
Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRT)
Manyetik rezonans görüntüleme (MRT), vücudun katman katman görüntülenmesini sağlar. Bu durumda, röntgen ışınları yerine bir manyetik alan kullanılır. Rektum kanseri söz konusu olduğunda, MRT, tümörün yayılımını değerlendirmede önemli bir yöntem haline gelmektedir. Özellikle ameliyattan önce MRT ile kanserin yayılma durumu ve anüsün anatomisi oldukça net bir şekilde değerlendirilebilmektedir.

Laboratuvar Testleri
Kalın bağırsak ve rektum tümörlerinin tedavisinde, özellikle “tümör belirteçleri” olarak adlandırılan maddeler önemlidir. Bu, tümör hücreleri tarafından daha fazla üretilen maddelerin ölçülmesini içerir. Bu maddelerin varlığı ve dolayısıyla kan testinde tümör belirtecinin artışı, kötü huylu doku değişikliklerinin bir göstergesi olabilir. Ancak, bu tümör belirteçleri hala çok spesifik değildir ve sağlıklı bireylerde de bulunabilir. Ayrıca, negatif veya normal bir tümör belirteci, kanser hastalığını kesin olarak dışlamaz, çünkü tüm kanser hastaları yüksek tümör belirteçlerine sahip olmayabilir.
Tümör belirteçleri, özellikle operasyon sonrası hastalığın seyri takibi için uygundur, eğer önceden yüksekse. Bu nedenle, kanser sonrası takip sürecinde hastalığın nüksetmesini zamanında tespit etmek amacıyla belirlenirler. Bağırsak kanseri için en önemli tümör belirteci CEA (karcinoembriyonik antijen)dir.
Genetik olarak kolon kanserine neden oldu

Bağırsak Kanseri dünyada en yaygın kanser türlerinden biridir. Genellikle nedenleri belirsizdir. Tüm vakaların üç ila beş yüzdesi, kalıtsal olarak aktarılabilen ve özellikle kalın bağırsak kanserine yol açan bilinen gen değişikliklerine dayandırılabilir. Bu hastalar, genellikle genç yaşta hastalanma riski taşımaktadır. Ancak etkili önleme programları mevcuttur.
Yaş odak noktası, belirgin bir şekilde ileri yaş grubundadır. Tanı anında etkilenenlerin yarısından fazlası 70 yaşın üzerindedir, sadece her on kişiden biri 55 yaşından küçüktür.
Sıklıkla Geç Teşhis
Bu durum, genetik bağırsak kanserinden etkilenen kişiler için geçerli değildir. Bu bireylerde, hücre döngüsünün düzenlenmesinde ve genetik hasarların (DNA hasarlarının) onarımında önemli işlevleri olan belirli genlerde değişiklikler (mutasyonlar) bulunmaktadır. Bu genetik bozukluklar, kalıtsal olarak geçiş yapar ve doku içinde erken aşamada hastalıklı yeniden yapılanma süreçlerine yol açar; bu durum, hastaların genellikle 20 ila 40 yaşları arasında bağırsak kanserine yakalanmalarına neden olur.
Önleme Programları, dışkıda kan testi veya kolonoskopi gibi standart olarak yalnızca 50 veya 55 yaşından itibaren sunulduğundan, bu hastalar için genellikle çok geç kalınmış olur. Bu nedenle, kalıtsal bağırsak kanseri olasılığını belirten kriterlere dikkat etmek oldukça önemlidir.
Riskimi nasıl anlarım?

Kişisel Tehlike açısından, yakın akrabaların bağırsak kanseri geçirmesi ve bu hastalığın en az bir durumda erken yaşta (50 yaşından önce) ortaya çıkması önemli bir faktördür. Ayrıca, bir aile üyesinin yaşamı boyunca birden fazla kez bağırsak kanserine yakalanması veya ailede mide kanseri, rahim içi kanseri veya beyin tümörü gibi başka kanser türlerinin tespit edilmesi, kalıtsal bir tümör sendromunu gösterebilir.
Genetik Değişiklikler, tüm vücut hücrelerini etkileyebileceğinden, etkilenen ailelerde diğer organlarda da kanser vakalarının ortaya çıkma olasılığı vardır. Ancak en son bulgular, aile geçmişinin genetik risk belirteçleri profili ile karıştırılmaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Genetik risk belirteçleri, genetik materyalde bulunan küçük değişiklikler, yani polimorfizmlerdir. Her iki faktör de büyük ölçüde bağımsız bilgiler sağlar; bu nedenle, her iki bilgi kaynağının kombinasyonu, bağırsak kanseri riski tahminini daha da kesinleştirme konusunda umut verici bir olanak sunar.
Ailede bağırsak kanseri sıklığı mutlaka genetik nedenlere dayanmaz. Bunun yerine, sigara içmek veya fiziksel hareketsizlik gibi ortak, genetik olmayan nedenler de etkili olabilir. Aile geçmişinde bağırsak kanseri bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, genetik risk belirteçlerinin sayısının yüksek olması, her iki durumda da bağırsak kanserine yakalanma olasılığını artırır. Bu, kalıtsal mutasyonların risk belirteçlerinin bir parçası olabileceği, ancak olması gerekmediği anlamına gelir. Diğer bir bölüm ise aileye dayanmadığı bilinen genetik mutasyonlardır.
HNPCC ve FAP, kalıtsal bağırsak kanserinin en yaygın formlarıdır. Bir mutasyon kalıtsal olduğunda, belirli gen mutasyonlarına bağlı olarak bir ailede farklı kalıtsal bağırsak kanseri türleri veya tümör sendromları ortaya çıkabilir. Temel olarak, kalıtsal kolorektal kanserin polip olmadan görülen türleri (kalıtsal polip olmaksızın kolorektal kanser, kısaca HNPCC veya Lynch sendromu olarak da bilinir) ile kalıtsal polipozis sendromları arasında ayrım yapılabilir.
Aretz’e göre, “neredeyse tüm bağırsak kanseri türleri, HNPCC de dahil olmak üzere, polipler, yani iyi huylu bağırsak tümörleri temelinde gelişir.” Ancak polipozis sendromları, bağırsakta olağanüstü sayıda polipin ortaya çıkmasıyla ilişkilidir. En yaygın tür olan klasik familial adenomatöz polipozis (FAP), HNPCC’den sonra ikinci en yaygın kalıtsal bağırsak kanseri türüdür ve genellikle etkilenen bireyler ergenlik çağında ilk poliplerini geliştirir; daha sonra yüzlerce hatta binlerce polip gelişebilir. Kalıtsal kolorektal kanser olmaksızın polipoz (HNPCC) durumunda, belirgin bir şekilde artmış bağırsak polip sayısı yoktur. Ancak bu gen mutasyonu, Aretz’in belirttiğine göre, poliplerden kanser gelişim süresini kısaltır.
Yüksek kolon kanseri riski

Böyle gen defektleri olan insanlar, dolayısıyla, yaşamları boyunca bağırsak kanseri ve diğer tümörlere yakalanma konusunda çok yüksek bir riske sahiptir. HNPCC’de mevcut araştırmalara göre, önleyici tedbirler alınmadığı takdirde, etkilenenlerin %70’ine kadar olan kısmı bağırsak kanseri, %50’ye kadar olan kısmı rahim içi zar kanseri, %8’e kadar olan kısmı yumurtalık kanseri ve %5’e kadar olan kısmı mide kanseri geliştirmektedir. HNPCC hastalarının %2’sine kadar olan kısmı merkezi sinir sistemi (beyin ve omurilik) tümörlerine yakalanmaktadır. FAP mutasyonunu taşıyanlar, neredeyse %100 bağırsak kanseri riski taşımaktadır. Bu, uygun bir önleme ve tedavi olmaksızın neredeyse her durumda bağırsak kanserine yakalandıkları anlamına gelir.
Etkilenen ebeveynlerin her ikinci çocuğu gen mutasyonunu miras alır.
Kalıtsal bir tümör hastalığına yatkınlık, bilinen sendromların çoğunda %50 olasılıkla nesillere aktarılır. İstatistiksel olarak, her iki çocuğun birinin etkilenen ebeveynden risk taşıyan gen yapısını miras aldığı anlamına gelir.
Her durumda açıklığa kavuşturulmalıdır.
Eğer böyle bir şüphe varsa, mutlaka nitelikli bir merkezde genetik inceleme ve danışmanlık yapılması gerektiğini vurgulayan Aretz, bu merkezlerdeki uzmanların kalıtsal kanser hastalığı riskini değerlendirdiklerini ve olası gen testleri ve bunların sonuçları hakkında bilgi verdiklerini belirtmektedir. Danışmanlık, ailenin diğer bireyleri için de bir risk değerlendirmesi yapmayı içermektedir. (7) İlgili merkezlerle iletişim bilgileri aşağıdaki hizmet bölümünde listelenmiştir.
Genetik testler tanıyı doğruluyor ve akrabalara yardımcı oluyor

Eğer belirli bir ailesel gen mutasyonu, daha önce hastalanmış bir aile üyesi üzerinden testler ile tespit edilmişse, aile üyelerine öngörücü (prediktif) gen testi sunulabilir. Bu tür bir öngörücü test, Gendiagnostikgesetz (Genetik Tanı Yasası) çerçevesinde her zaman bir genetik danışmanlık kapsamında gerçekleştirilmelidir.
Gen testleri, birçok durumda risk taşıyan bir aile üyesinin mutasyonunu güvenli bir şekilde tespit etmeyi veya dışlamayı mümkün kılar. Taşıyıcılar erken tespit edilebilir ve böylece özel, sıkı önlem alma fırsatına sahip olurlar. Aretz, “Biz esasen taşıyıcı olmayanları rahatlatmak için de test yapıyoruz. Bir çocuğun, taşıyıcı olmadığı halde, ergenliğini tamamlayana kadar sürekli kolonoskopi yaptırmasının bir anlamı yok,” diyerek durumu açıklıyor. Bununla birlikte, HNPCC gibi daha çok yetişkin yaşlarda ortaya çıkan bağırsak kanseri formlarında, genellikle öngörücü genetik testler, hastanın en az 18 yaşında olması ve testi istemesi durumunda yapılmaktadır. Genetik danışmanlık ve testler her zaman isteğe bağlıdır. Hastalar, sonuçların hem rahatlatıcı hem de stresli olabileceğinin farkında olmalıdır.
Ancak, gen testleri her durumda netlik sağlamaz. Çünkü kalıtsal bağırsak kanserinin bazı türlerinin genetik temeli henüz yeterince araştırılmamıştır veya bilinmemektedir. Ailevi bağırsak kanseri riski gen testleri ile belirlenemediğinde, tanı aile geçmişi ve özel olarak görülen kanser türlerine (sözde “tümör spektrumu”) dayanarak konulur. Almanya genelinde, şu anda hala önemli bir kısmı kalıtsal kanser hastalıklarının tanınmadığı tahmin edilmektedir, bu da birçok risk taşıyan kişinin uygun bir önlem almadığı anlamına gelmektedir.
Ailevi olarak artmış bağırsak kanseri riski taşıyan ve/veya birçok genetik risk belirleyicisi bulunan kişilerin, önlem alması önemlidir. Önlemlerin merkezi unsuru, yıllık kolonoskopi (bağırsak incelemesi) yapmaktır. Bu, mukozal büyümeleri erken tespit etmeyi ve önleyici olarak çıkarmayı sağlar. Bazı polipozis formlarında, klasik FAP gibi, yıllık kolonoskopilerin 10. ile 12. yaş arasında yapılması önerilmektedir; HNPCC için ise bu yaş 25’tir. Aretz, erken başlatılan önleme programlarıyla kanserli tümörlerin ortaya çıkma olasılığını önlemenin büyük fırsatlar sunduğunu belirtmektedir.
Kolon kanseri tedavisi

Bağırsak kanseri tanısı kesinleştikten ve kanserin yayılma boyutu tam olarak belirlendikten sonra, doktor hasta ile hangi tedavi adımlarının atılması gerektiğini görüşür.
Bağırsak kanseri tedavi yöntemleri:
- Ameliyat
- Kemoterapi
- Radyoterapi
- Radyoterapi ve kemoterapinin kombinasyonu (Radyokemoterapi)
- Hedefe yönelik tedaviler, immünoterapiler
- Fiziksel yöntemler (Kriyo-, Termo-, Yüksek frekans ve lazer yöntemleri)
Kanser Ameliyatı Sonrası Tedavi
Rektum kanseri tedavisi, kolon kanseri tedavisinden temel olarak farklıdır, bu nedenle her iki tümör türü ayrı ayrı ele alınmalıdır.
Kolon kanserinde, başlangıçta başarılı bir ameliyat sonrasında, takip eden yıllarda diğer organlarda metastaz (yayılım) riski bulunmaktadır. Bu, ameliyat sırasında lenf düğümlerinde tümör dokusu bulunan hastalarda daha yaygındır. Bu nedenle, lenf düğümü tutulumunun olduğu durumlarda, görünür tümör dokusu tamamen çıkarılmış olsa bile, ek (adjuvan) tedavi uygulanması önerilmektedir. Kolon kanserinde adjuvan tedavi, düzenli aralıklarla ve uzun bir süre (altı ay) kemoterapi şeklinde gerçekleştirilir. Bu tedavinin amacı, ameliyat sonrası vücutta kalmış olabilecek kanser hücrelerini öldürmek ve böylece ameliyatın başarısını güvence altına almak veya başarılı bir ameliyat sonrası hastalığın uzun dönem prognozunu iyileştirmektir.
Rektum kanserinde ise prognoz, yalnızca diğer organlarda metastaz olup olmamasına bağlı değil, aynı zamanda aynı bölgede hastalığın nüks edip etmediğine de bağlıdır. Özel cerrahi tekniklerin (TME, toplam mezorektal eksizyon) uygulanması ile bu risk yaklaşık %10’a indirilmiştir. Radyoterapi veya radyoterapi ve kemoterapinin birleşimi ile bu risk bir kat daha azaltılmaktadır. Radyoterapi ile birlikte verilen kemoterapötik ilaçlar, yerinde radyasyonun etkisini artırır ve tümörlerin radyasyona yanıtını iyileştirir. Bu, pelvisteki yerel hastalık nüks oranını (lokal nüks sıklığı) iyileştirir. Ameliyat sonrası kombine radyoterapi ve kemoterapi uygulaması, son zamanlarda öncelikle ameliyattan önce uygulanan radyoterapi ve kemoterapi ile değiştirilmiştir. Bu, büyük rektum kanserlerini genellikle o kadar küçültmektedir ki, tümörler tamamen çıkarılabilir hale gelir. Bu tedavi şekline neoadjuvan tedavi denir. Neoadjuvan radyokemoterapi sonrasında adjuvan kemoterapinin uygulanıp uygulanmaması ise mevcut veri durumuna göre henüz net değildir.
Bağırsak kanserinin tedavisinde tek kesin tedavi yöntemi şu anda ameliyattır. Bu, hem kolon hem de rektum kanseri için geçerlidir. Ek tedaviler olarak kemoterapi veya radyokemoterapi, ameliyatın başarısını güvence altına almak veya başarılı bir ameliyat sonrası hastalığın uzun dönem prognozunu iyileştirmek için kullanılabilir.
Ameliyat, bağırsak kanseri tedavisinde hala en önemli yöntemdir. Ameliyatın sonuçları prognoz için kritik öneme sahiptir. Tümör, komşu lenf düğümleri ile birlikte tamamen çıkarılabiliyorsa, iyileşme şansı yüksektir.
Bağırsak Kanseri Ameliyatı Nasıl Yapılır?
Kolon kanserinde, tümörün konumuna bağlı olarak, kalın bağırsağın sağ veya sol tarafı çıkarılır. Bu, ilgili lenf düğümlerinin de tamamen çıkarıldığı standart bir cerrahi prosedürdür. Daha sonra, bağırsak uçları birleştirilerek bağırsak geçişi yeniden sağlanır. Yapay bir bağırsak çıkışı oluşturulması yalnızca birkaç istisnai durumda gereklidir.
Rektum kanserinde de, tümörün ve komşu lenf düğümlerinin tamamen çıkarılması, prognoz için kritik öneme sahiptir. Standart cerrahi tekniklerin (TME, toplam mezorektal eksizyon) uygulanması, aksi takdirde oldukça yüksek olan aynı yerde hastalığın nüks etme riskini önemli ölçüde azaltmıştır.
Rektumda yaygın tümör büyümesi durumunda, tümörün önce küçültülmesi amacıyla neoadjuvan tedavi (ameliyattan önce uygulanan radyoterapi veya radyoterapi artı kemoterapi) yapılır. Böylece, tümör daha kolay çıkarılabilir hale gelir; bazı durumlarda, bu işlem ameliyatı mümkün kılabilir.
Ameliyattan sonra çıkarılan bağırsak kısmı, tümör ve lenf düğümleri ile birlikte patoloji uzmanı tarafından dikkatlice incelenir. Bu uzman, hastalıklı dokunun tamamen sağlıklı dokudan çıkarılıp çıkarılmadığını (R 0 durumu) değerlendirir. Ayrıca, çıkarılan lenf düğümlerinin tümörden etkilenip etkilenmediğini de belirler.
Eğer ameliyat öncesinde diğer organlarda metastazların oluştuğu tespit edilirse, bu tümörlerin de yayılma durumuna bağlı olarak cerrahi olarak çıkarılması mümkün olabilir. Bu mümkün değilse, kanser hücrelerinin daha fazla yayılmasını önlemek için kemoterapi uygulanır. Karaciğer en sık metastazlardan etkilenirken, bunu akciğer izler. Günümüzde metastazları küçültmek ve yayılmalarını engellemek için birçok seçenek bulunmaktadır (ilaçlar, lazer tedavisi, yüksek frekans akımı).
Yapay Bağırsak Çıkışı
Rektum kanseri olan hastalar, ameliyat sırasında yapay bir bağırsak çıkışı (stoma) olabileceği gerçeğiyle yüzleşmek zorundadır. Bu, tümör anüse (makat) çok yakınsa veya ileri evredeyse gereklidir. Bu durumda, komple anal sfinkterin çıkarılması ve ardından bir yapay bağırsak çıkışının (Anus praeter) oluşturulması gerekmektedir.
Mastdarmın tamamen çıkarılmasının ardından, kalın bağırsağın alt ucu sol alt karın bölgesinden karın duvarına yönlendirilir. Ameliyattan sonra, bu noktada 2-3 cm büyüklüğünde bir açıklık oluşur ve bu açıklıktan sürekli olarak dışkı boşaltılır. Dışkı, cilde yapıştırılan hava geçirmez bir torbada kokusuz bir şekilde toplanır. Ancak, karın duvarındaki açığın bir kapakla örtülmesi ve günde bir kez spül sıvısıyla bağırsak boşaltılması da mümkündür. Torbanın nasıl değiştirileceği, spül sıvısıyla bağırsak boşaltımının nasıl yapılacağı ve yapay çıkış etrafındaki cildin nasıl bakılacağı konularında hastalar hastanede eğitim alırlar. Uzman hemşireler genellikle hastaları ayrıntılı olarak bilgilendirir ve hastaneden çıkıldıktan sonra da soruları yanıtlamak için destek sunarlar.
Rektum kanseri ameliyatlarının yaklaşık %15’inde yapay bağırsak çıkışının oluşturulması gerekmektedir. Özel tekniklerin uygulanması sayesinde, günümüzde bağırsak bağlantıları hala anal sfinkterin hizasında yapılabilmekte, böylece birçok durumda yapay bağırsak çıkışı gereksiz hale getirilebilmektedir. Eğer tümör anal sfinktere çok yakınsa, radyoterapi ve kemoterapi ile küçültülmeye çalışılabilir, böylece normal bağırsak çıkışının korunması hedeflenebilir. Dolayısıyla, tümörün konumu, boyutu ve yayılması ameliyat öncesinde tam olarak belirlenmeli ve tüm tedavi seçenekleri değerlendirilmelidir.
Ancak yapay bağırsak çıkışının her durumda kalıcı olması gerekmez. Örneğin, yeni dikiş bağlantısının doğrudan sfinktere yerleştirildiği çok derin bağırsak çıkarımlarında, bu dikişin korunması için geçici bir Anus praeter oluşturmak güncel bir uygulamadır. Bu durumda, geçici (geçici veya dönemsel) Anus praeter kullanılmaktadır. Bağırsak dikişinin iyileşmesi (yaklaşık 6 hafta) tamamlandığında, bu yapay çıkış küçük bir operasyonla kapatılabilir. Bu durumda, bağırsak boşaltımı normal şekilde geri döner.
Ayrıca, acil ameliyatlar sırasında da sadece geçici bir yapay bağırsak çıkışı oluşturulabilir; bu, bağırsak delinmesi veya iltihaplı bağırsak hastalıkları nedeniyle ortaya çıkabilir. Bu durum karın zarı iltihabına yol açar, böylece bağırsak uçlarının doğrudan birleştirilmesi, dikiş yırtılması riski taşır. Burada da yapay bağırsak çıkışı ile koruma sağlanarak dikiş yapılabilir veya karın zarı iltihabı iyileştikten sonra bağlantı ameliyatı gerçekleştirilebilir.
Kanser ameliyatı sonrası tedavi

Adjuvan radyasyon kemoterapisi
Kolon Kanseri Tedavisi
Kolon kanseri sonrası başlangıçta başarılı bir ameliyattan sonra, sonraki yıllarda diğer organlarda (metastaz) yeni tümörlerin ortaya çıkma riski bulunmaktadır. Bu, özellikle ameliyat sırasında lenf düğümlerinde tümör dokusu bulunan hastalarda gerçekleşir. Bu durumda, kanser hücreleri tümörden koparak kan veya lenf yoluyla diğer organlara yayılabilir. Bu nedenle, lenf düğümleri tutulumu mevcutsa, tümör tedavisinin adjuvan, yani tamamlayıcı bir şekilde yapılması önerilir; bu, ameliyat sırasında görünür tümör dokusunun tamamen çıkarılmış olması durumunda bile geçerlidir.
Adjuvan tümör tedavisi, kolon kanseri için genellikle düzenli aralıklarla ve uzun bir süre boyunca (yaklaşık altı ay) kemoterapi şeklinde gerçekleştirilir. Bu tedavinin amacı, ameliyattan sonra vücutta kalmış olabilecek kanser hücrelerini yok etmektir.
Kemoterapi, kanser hücrelerinin büyümesini engelleyen ve bu hücreleri yok eden sitotoksik ilaçların kullanıldığı bir tedavi yöntemidir. Sitotoksik ilaçlar genellikle infüzyon yoluyla uygulanır ve vücutta yayılarak diğer organlara yayılmış olan tümör hücrelerine ulaşır. Kemoterapi, hem kolon kanserinde hem de rektum kanserinde, özellikle belirli durumlar veya tümör evrelerinde kullanılır; rektum kanserinde genellikle radyoterapi ile birlikte uygulanır.
Eğer tümör tamamen çıkarılmışsa ancak tekrarlama riski yüksekse, destekleyici (adjuvan) kemoterapi uygulanır. Bu tedavi, vücutta kalmış olabilecek tümör hücrelerini yok etmeyi ve böylece kanser hastalığını iyileştirmeyi hedefler. Ameliyattan önce kemoterapi uygulama imkanı da vardır; bu genellikle rektum kanseri için geçerlidir ve tümörün boyutunu küçülterek tamamen çıkarılmasını sağlamak amacıyla yapılır. Adjuvan kemoterapinin başlaması, ameliyattan sonra 60 günü geçmemelidir; aksi takdirde genel sağ kalım süresi kötüleşebilir. Hastanın durumu uygun olduğunda, adjuvan kemoterapiye başlanmalıdır.
İleri evre kanser aşamalarında, vücutta zaten metastazlar mevcutsa, kemoterapi hastalığın ilerlemesini durdurmak veya yavaşlatmak amacıyla kullanılır. Aynı zamanda hastanın yaşam kalitesini artırmayı hedefler. Bu durumda doktor, palyatif (rahatsızlığı hafifletici) tedavi terimini kullanır.
Dışkı kanseri tedavisindeki kemoterapi, 5-Fluorouracil ve Folinsäure (5-FU/FA şeması) veya Oxaliplatin ile kombinasyonu (FOLFOX şeması) ile temel tedavi oluşturur. Son zamanlarda, tablet formunda alınabilen ve vücutta 5-FU’ya dönüşen ilaçlar da mevcuttur (Capecitabin, UFT). Capecitabin, monoterapi olarak veya Oxaliplatin ile kombinasyon halinde kullanılabilir.
Kemoterapi, hızlı bir şekilde bölünen tüm hücreler üzerinde etki gösterir. Bu yalnızca kötü huylu kanser hücrelerini değil, aynı zamanda sindirim sisteminin mukoza hücreleri ve saç folikülleri gibi sağlıklı hücreleri de içerir. Kemoterapinin en yaygın yan etkileri arasında bulantı, ishal, saç dökülmesi ve kan değerlerinde değişiklikler yer almaktadır. Ancak bu istenmeyen yan etkiler günümüzde iyi bir şekilde tahmin edilebilmekte ve uygun önlemlerle hafifletilebilmektedir. Genellikle, kemoterapi sona erdikten sonra bu yan etkiler geçmektedir.
Radyoterapi
Radyoterapi, enerji yoğun ışınlar kullanarak kanser hücrelerini yok etme yöntemidir. Kemoterapinin aksine, tüm vücutta etki eden bir tedavi değil, lokal olarak sınırlı bir işlemdir. Işınlar, tümör üzerine hedeflenerek yönlendirilir, bu sayede sağlıklı dokular büyük ölçüde korunur. Rektum kanserlerinde, tümör bölgesinin ışınlanması genellikle kemoterapi ile kombinasyon halinde uygulanır, çünkü bu tümörler aynı yerde (lokal nüks) tekrar etme eğilimindedir.
Radyoterapi, bir ameliyattan önce (preoperatif veya neoadjuvan) tümör bölgesini sterilize etmek ve mümkünse tümörü küçültmek için kullanılabilir, böylece ameliyatı daha kolay hale getirir. Ayrıca, bir ameliyattan sonra (postoperatif) da uygulanabilir; bu sayede rektumda tümörün yeniden büyümesini etkili bir şekilde önlemek hedeflenir.
Kolon kanserleri ise daha çok diğer organlarda metastaz yapma eğiliminde olduğu için kalın bağırsakta ek bir ışınlama genellikle gerekli değildir. Radyoterapi çoğu zaman ayakta tedavi olarak uygulanabilir ve genellikle hastanede uzun süre kalmayı gerektirmez. Tümör tedavisinde kullanılan radyasyon miktarı birkaç güne ve haftaya bölünerek uygulanır. Bu, yan etkilerin mümkün olduğunca düşük tutulmasını sağlamayı hedefler. Işın tedavisi sırasında ağrı veya rahatsızlık hissedilmez ve ışınlar görünmezdir.
Radyoterapinin yan etkileri arasında ishal, karın ağrısı, idrar yolu enfeksiyonu veya cilt irritasyonları bulunabilir. Bu yan etkiler günümüzde büyük ölçüde tedavi edilebilir ve genellikle şiddetli şekilde ortaya çıkmaz. Ancak, radyoterapi bazı hastalar için duygusal bir yük de oluşturabilir. Bu nedenle, olası destek için tedavi eden doktorla görüşülmesi önerilir.
Tedavi Sonrası Kanser Tekrar Edince Ne Olur?
Bir bağırsak tümörü ne kadar geç tespit edilirse, başarılı bir tedaviden sonra tekrar etme (rezidiv) riski o kadar artar. Burada da en önemli tedavi yöntemi cerrahidir. Ayrıca, kemoterapi ve bazı durumlarda (özellikle rektum kanserinde) radyoterapi de uygulanabilir.
İleri kolon kanseri tedavisi

İleri evrede, bağırsak kanseri bağırsak mukoza tabakalarının tüm katmanlarına yayılmıştır. Bunun yanı sıra, lenf düğümleri etkilenmiş olabilir ve hatta diğer organlarda (genellikle karaciğer veya akciğerlerde) metastazlar bulunabilir. Bu durumda, tümör hücrelerini vücuttan tamamen çıkarmak için cerrahi müdahale mümkün değildir. Bu nedenle, ek olarak radyokemoterapi/kemoterapi ve hedefe yönelik tedaviler uygulanmaktadır.
Artık, hastalıkla yaşamayı önemli ölçüde kolaylaştıran ve yaşam süresini uzatan daha fazla ilaç mevcuttur – kanserin tedavi edilemeyecek kadar ileri olduğu durumlarda bile. Hangi ilaçların kullanılacağı, somut duruma bağlıdır: Örneğin, ciddi kalp yetmezliği, karaciğer veya böbrek hastalıkları gibi belirli rahatsızlıklar mevcutsa, bazı ilaçların kullanılması yasaklanabilir.
Cerrahi Müdahale
İleri evrelerde bile cerrahi müdahale imkanı değerlendirilmelidir. Cerrahinin temel prensibi, tümörü tamamen çıkarmaktır. Tümör tamamen çıkarılamıyorsa, bağırsak geçirgenliğinin korunması ön planda tutulur. Belirli koşullar altında akciğer, karaciğer veya karın bölgesindeki metastazlar da cerrahi olarak çıkarılabilir.
Rektumda genişlemiş tümör büyümesi durumunda, tümörün öncelikle küçültülmesi için neoadjuvan tedavi (ameliyattan önce uygulanan ışınlama veya kemoterapi, bazen de her ikisinin kombinasyonu) uygulanır. Bu sayede tümör cerrahiden daha kolay bir şekilde çıkarılabilir; bazı durumlarda ise ameliyat bu sayede mümkün hale gelir.
Derin yerleşimli bir rektum kanseri, anüs çıkışına yakınlığından dolayı anal sfinkteri etkileyebilir ve dışkı kaçırmaya neden olabilir. Bu durumda, ameliyat sırasında anal sfinkter tamamen çıkarılmalı ve bir yapay bağırsak çıkışı (anüs praeter, stoma) oluşturulmalıdır. Bu, hastalar için genellikle yaşamlarında büyük bir değişiklik anlamına gelir.
Kemoterapi ve Radyoterapi
Bağırsak kanserinde klasik kemoterapi, 5-Fluorouracil ve Folinsäure (5-FU/FA), Oksaliplatin ve İrinotekan gibi maddelerden oluşur. Bu tedavi genellikle infüzyon şeklinde uygulanır. Son zamanlarda, ağız yoluyla alınan ve vücutta 5-FU’ya dönüştürülen yeni ilaçlar (Kapecitabin) da mevcuttur. 5-FU’nun Oksaliplatin veya İrinotekan ile kombinasyonu, kemoterapinin etkinliğini artırabilir. Hangi ilaç kombinasyonunun uygulanacağı, dozajı ve tedavi süresi, tümör evresine ve hastanın sağlık durumuna bağlıdır.
Bağırsak kanseri en sık olarak karaciğerde ve akciğerde metastaz yapar. Metastazlar genellikle palyatif kemoterapi ile tedavi edilir. Etkilenenlerin yalnızca yaklaşık %25’inde cerrahi olarak çıkarma işlemi iyileşme açısından anlamlıdır.
Eğer metastazlar kemik ağrılarına neden oluyorsa, bu durum genellikle radyoterapi ile iyi bir şekilde tedavi edilebilir. Tek seferde yüksek bir doz radyasyon vermek, birkaç küçük doz vermekten daha etkilidir ve hastaya daha az zahmetlidir.
Yeni İlaçlar ve Yöntemler
On yıllardır bilim insanları, kanseri tedavi etmeye veya en azından kanserle ilgili rahatsızlıkları hafifletmeye yardımcı olacak ilaçlar ve yöntemler üzerinde yoğun bir şekilde çalışıyor. Ne bağırsak kanseri ne de diğer kanser türleri için şu ana kadar kesin bir iyileşme garantisi veren bir tedavi bulunmamaktadır; yine de, yeni gelişmeler, ileri evre bağırsak kanseri olanların yaşam kalitesinin ve süresinin giderek daha iyi ve uzun olacağı konusunda umut vermektedir. Ancak, tüm yeni ilaçların ve yöntemlerin, kesin bir değerlendirme yapılmadan önce birçok hasta üzerinde denemelerle kanıtlanması gerekmektedir.
Hedefe Yönelik Tedaviler
Hedefe yönelik tedaviler, özellikle umut verici bir yaklaşımı temsil etmektedir. Kemoterapötik ilaçlar, sadece tümör hücrelerine değil, aynı zamanda sağlıklı dokulara da saldırarak genellikle önemli yan etkilere yol açtıkları için hücre zehirleri olarak kabul edilirken, hedefe yönelik tedaviler doğrudan kanser hücrelerine yöneliktir. Bu tedaviler, örneğin tümör büyümesini teşvik eden faktörleri hedef alabilir, tümörün kan kaynağını kesebilir veya tümör hücreleri arasındaki sinyal iletimini engelleyebilir.
Bu türden iki umut verici gelişme, büyüme reseptör blokörleri ve anjiyogenez inhibitörleridir:
Metastatik Bağırsak Kanseri Tedavisi
Almanya’da metastatik bağırsak kanseri tedavisi için, kemoterapi ile birlikte kullanılan angiogenezi inhibe eden Bevacizumab adlı ilaç onaylanmıştır. Bevacizumab, damar hücre büyüme faktörü VEGF’ye (vasküler endotelyal büyüme faktörü) karşı geliştirilmiş bir antikordur. VEGF, bağırsak kanseri hücreleri tarafından salınır, kan damarlarının yüzeyine yapışır ve onlara tümör dokusuna doğru büyüme sinyali verir. Bu sayede, tümör bir yandan oksijen ve besinle beslenirken, diğer yandan kan dolaşımına bağlanarak vücutta yayılma şansı bulur. Bevacizumab, VEGF’yi bloke ederek tümörün kanla beslenmesini engeller ve dolaylı olarak büyümesini ve yayılmasını durdurur. Bevacizumab’ın kemoterapi ile birlikte kullanımı, hastalığın ilerlemesini gözlemlenebilir bir şekilde geciktirir ve ayrıca hastaların yaşam süresini uzatır.
Kalın bağırsak kanseri hücrelerinin yüzeyinde, epidermal büyüme faktörü (EGF) olarak bilinen bir madde için yaklaşık %90 oranında bir bağlanma yeri (reseptör) bulunmaktadır. EGF, kanser hücrelerinin büyümesini teşvik eder. Eğer bu bağlanma yeri bloke edilirse, EGF kanser hücresine bağlanamaz ve dolayısıyla herhangi bir tepki oluşturamaz. Kanser hücresinin büyümesi bu şekilde engellenmiş olur. EGF reseptörünü (EGFR) bloke eden ilaçlar, Cetuximab ve Panitumumab’dır. Ancak bu ilaçların kullanımı öncesinde, K-Ras geninin mutasyona uğrayıp uğramadığının kontrol edilmesi gerekmektedir. K-Ras geni, hücre içindeki EGFR sinyal iletiminde önemli bir rol oynayan bir molekül kodlar. K-Ras değişiklikleriyle kalıcı aktifleşme durumunda, Cetuximab veya Panitumumab’ın inhibe edici etkisi daha az etkili olmaktadır. Bu nedenle yalnızca bu gen mutasyona uğramamış olan hastalar Cetuximab veya Panitumumab’dan fayda görebilir ve bu ilaçları alabilir. Her iki madde de, genellikle kemoterapi ile birlikte veya Oxaliplatin ya da Irinotecan tedavisi başarısız olduğunda tek başına kullanılabilir.
Lindirici Tedavi Önlemleri (Palyatif Terapi)
Hastalık öyle bir aşamaya ulaşırsa ki tam bir iyileşme umudu kalmamışsa, meydana gelen rahatsızlıkları hafifletmek ve yaşam kalitesini artırmak öncelik kazanır. Bu durumda, tedavi için tüm seçenekler devreye sokulabilir. Örneğin, yaklaşan bir bağırsak tıkanıklığını önlemek için cerrahi müdahale yapmak anlamlı olabilir. Genellikle palyatif tedavi, yaşam süresini uzatmak ve rahatsızlıkları hafifletmek için en etkili yöntem olarak kemoterapiyi içerir. Kanamalar veya yaklaşan bağırsak tıkanıklığı tedavisi için kriyoterapi veya lazer tedavisi gibi diğer yöntemler de kullanılabilir.
Ağrılar, uygun ilaçlar ve yöntemlerle iyi bir şekilde tedavi edilebilir. Ağrı tedavisi, hastanın durumuna göre bireysel olarak düzenlenir.
İleri Düzey Bağırsak Kanserinde Takip
Tabii ki, her hasta için uygun bir takip konsepti yoktur. Dolayısıyla burada sunulan genel “standartlar” yalnızca birer rehber niteliğindedir. Ancak, tüm nükslerin %80’inin ilk iki yıl içinde gerçekleştiği ve beş yıl sonra neredeyse hiç görülmediği kesin olarak bilinir. Bu nedenle takip süresi en fazla beş yıl ile sınırlanabilir.
Bu incelemelerin ne zaman yapılacağı konusunda genel bir bilgi verilemez. İnceleme süreleri, tedavi eden doktor tarafından hastanın durumuna göre ayarlanır. Ameliyattan sonraki ilk iki yılda, incelemeler kısa aralıklarla yapılır; sonrasında daha uzun aralıklarla kontroller yeterlidir.
Kontrol randevularında, bir anket (anamnez), kapsamlı bir fiziksel muayene, karın organlarının ultrasonu (karaciğer dahil), göğüs boşluğunun röntgeni ve CT taramaları ile tümör markerı olan CEA ölçümleri gerçekleştirilir. Genellikle, bağırsak muayenesi ameliyattan altı ay, üç yıl ve beş yıl sonra yapılır.
Eğer değişiklikler fark ederseniz veya sizi endişelendiren belirtiler ortaya çıkarsa, her zaman doktora gitmek mantıklı ve doğrudur.
Kolon kanseri – erken teşhis edin, bireysel tedavi edin

İnsanın Bağırsağının Araştırılması
İnsanın bağırsağının araştırılması karmaşık bir süreçtir. Sonuçta, bağırsak, en büyük iç organ olup, uzunluğu sekiz metreye kadar uzanabilir ve içinde bulunan milyonlarca bağırsak villüsü, 400 ila 500 metrekarelik bir yüzey alanı oluşturur. Ayrıca, bir yetişkinin bağırsaklarını 10.000’den fazla bakteri türü kolonize eder.
Bu son derece aktif organın kötü huylu bir tümörü, dünya genelinde en yaygın kanser türlerinden biridir. Bağırsak kanseri, hem erkekler hem de kadınlar için en sık üçüncü kanser türüdür.
Bağırsak kanseri genellikle erken evrede tespit edildiğinde oldukça iyi bir şekilde tedavi edilebilir veya hatta tamamen iyileştirilebilir. Kötü huylu kanser hastalığı, ileri aşamada teşhis edilen hastalar ise son yıllarda tümör içindeki yapıları hedef alarak büyümesini engellemeyi amaçlayan yeni tedavi yöntemleriyle tedavi edilebilmektedir. Bu durum, hastaların yaşam sürelerinin belirgin şekilde uzamasına katkıda bulunmuştur.
Bağırsak Kanserine Yönelik Hedefe Yönelik Tedaviler
Bu “yeni” tedavi yöntemlerinden bir grubu, antikorlarla yapılan hedefe yönelik tedavidir. Bu tedavi farklı stratejiler izlemektedir: Anti-anjiyogenez antikorları veya füzyon proteinleri, tümörde yeni kan damarlarının oluşumunu engeller; böylece kanser hücreleri besin alamaz ve “açlıktan ölür”. Diğer bir antikor grubu, tümör hücrelerindeki reseptörlere bağlanarak onların büyümesini tetikleyen mekanizmaları inhibe eder. Bu sayede kanser daha fazla yayılmaz. Bevacizumab, Ramucirumab, Cetuximab ve Panitumumab gibi antikorlar ve Aflibercept adlı füzyon proteini, metastazların oluştuğu durumlarda kemoterapi ile birlikte kullanılması için onaylanmıştır. Hangi tedavinin bu durumda en etkili olacağına, tedavi eden doktor, tümörün özelliklerine ve hastanın genel durumuna göre karar verir.
Bu şekilde, bağırsak kanseri tedavisi giderek daha kişiselleştirilmiş hale geliyor; yani tedavi, tümörün özelliklerine ve hastanın durumuna uyacak şekilde daha fazla özelleştiriliyor. Araştırmalar, ileri evre bağırsak kanserinde tedavi seçiminde, asıl tümörün (primer tümör) sağ veya sol bağırsak yarısında ortaya çıkmasının önemli olduğunu göstermektedir. Tümöre yönelik antikorlar, sağ veya sol primer tümörde farklı derecelerde etkili olmaktadır. Bağırsağın içindeki biyolojik ortam, antitümör tedavisine farklı tepkilere yol açmaktadır.
İmmünoterapinin – bir tedavi seçeneği mi?
Kanser hücrelerine karşı hedeflenmiş bir başka araç ise immünoterapidir. İmmünoterapilerin amacı, vücudun kendi savunma güçlerine kanser hücrelerine karşı savaşında yardımcı olmaktır. “Kontrol noktası inhibitörleri”, kanser hücrelerine karşı immün yanıtı yöneten mekanizmalara müdahale eder. Bu etkili maddeler, önemli kontrol merkezlerinde – kontrol noktalarında – immün hücreleri tümör hücrelerine karşı harekete geçirecek şekilde aktive eder. PD-L1 ve CTLA4 kontrol noktası inhibitörleri, Pembrolizumab, Nivolumab ve Ipilimumab gibi, başta akciğer kanseri ve cilt kanseri olmak üzere birçok kanser türünde onaylanmıştır, ancak ileri evre kolorektal kanserde hâlâ klinik deneme aşamasındadır. Araştırma sonuçları, mikrosatellit instabilitesi olan tümörlerin, yani DNA onarımı sırasında genetik hataların düzeltilmediği tümörlerin, bağışıklık sistemini uyarıcı “belirgin” proteinler ürettiğini ve bu durumun immünoterapilere daha iyi yanıt verilmesine yol açtığını göstermektedir.
Darm kanseri araştırmalarında yeni yaklaşımlar
Tamamen yeni yaklaşımlar, örneğin bağırsak bakterileri alanında mevcuttur. Bağırsak yüzeyi sürekli yenilenir ve bu yenilenme, bağırsak kök hücrelerinden kaynaklanır. Araştırmalar, bakterilerin bağırsak florasına nüfuz edebildiğini ve kök hücre büyümesini ve kanser gelişimini teşvik eden bir enzimi aktive edebileceğini ortaya koymuştur. Bu nedenle, bağırsak bakteralarını laboratuvar ortamında genetik olarak değiştirmek ve bağırsakta kanser gelişimini etkilemek için çalışmalar yapılmaktadır.
Diğer bir gelişme, tümör hücrelerinde bol miktarda bulunan ve kontrolsüz hücre büyümesini destekleyen Myc proteinini, onun oluşumundaki belirli bir aşamada inhibe etmeyi amaçlayan bir maddedir. Bu etken madde, şu ana kadar nadir bulunan tropikal Aglaia foveolata ağacından elde edilebilmiştir. Myc proteininin inhibe edilmesi üzerindeki denemeler, şimdiye kadar hücre kültürlerinde ve hayvanlar üzerinde başarılı olmuştur.
Yeni bağırsak kanseri tedavilerinin yoğun araştırılması nedeniyle, son yıllarda ölüm oranları belirgin bir şekilde azalmıştır. Her geçen gün daha fazla insan bu hastalıkla uzun vadeli hayatta kalmaktadır. Bunun yanı sıra, bağırsak kanserinin erken teşhisi, kanseri zamanında başarılı bir şekilde tedavi etmek için son derece önemlidir.
Bağırsak Kanseri – Rehabilitasyon ve Takip Bakımı
Takip Kontrolleri
Takip bakımının önemli bir parçası, takip kontrolleridir. Eğer tümör operasyonla tamamen çıkarıldıysa ve başka bir tedaviye gerek yoksa, doktorlar belirli zamanlarda kontrol için hastaneye gelmenizi önerir. Bu kontroller, yeniden tümör büyümesini erken tespit edip tedavi etmeyi amaçlar. Tedavi tamamlandıktan sonraki ilk 5 yıl için uzmanlar aşağıdaki takip planına karar vermiştir.

Doktor, takip kontrollerini hastanın bireysel durumuna göre ayarlar. Bu süreçte, cerrahi olarak çıkarılan tümörün evresi dikkate alınır. Takip bakımında şu incelemeler yapılabilir:
- Anamnez (hastanın öyküsü)
- Kapsamlı ve detaylı fiziksel muayene
- Kan testleri, carcinoembryonik antijen (CEA değeri, bağırsak kanseri için bir tümör belirteci) ölçümü ve gerekirse dışkıda kan testi
- Karın organlarının, bunlar arasında karaciğerin de bulunduğu, ultrason incelemesi
- Kolonoskopi (bağırsak muayenesi)
- Akciğer metastazları şüphesi durumunda göğüs bölgesinin röntgen ve bilgisayarlı tomografi incelemeleri
Bu incelemelerin yapılacağı zaman aralıkları hakkında kesin bir bilgi vermek mümkün değildir. Bu aralıklar, tedavi eden doktor tarafından hastanın durumuna göre belirlenir. Ameliyattan sonraki ilk iki yıl içinde kontroller kısa aralıklarla yapılırken, daha sonra daha uzun zaman aralıklarıyla kontroller yeterli olacaktır.
Kanser takiplerine gitmek, kanser hastalığını hatırlatması nedeniyle rahatsız edici veya korkutucu gelebilir. Ancak, kanser takipleri büyük bir öneme sahiptir. Çünkü erken teşhis incelemeleri, takip sürecinde de son derece önemlidir. Tümörler, herhangi bir belirti vermeden önce tespit edilir. Bu sayede, zamanında ve çoğu durumda başarılı bir tedavi imkanı sağlanır! Özellikle karaciğer metastazları, tek bir operasyonla tamamen çıkarılabilir.
Takip sürecinin bir başka yönü de vardır: Kolonoskopi sırasında bağırsak poliplerinin oluşup oluşmadığı kontrol edilebilir. Bu mantar benzeri oluşumlar kalın bağırsakta tekrar bağırsak kanseri riski oluşturabilir! Ancak, kolonoskopi sırasında ameliyatsız olarak çıkarılabilirler. Böylece yeniden kanser gelişimi önlenmiş olur.
Takip süreci sadece tıbbi incelemeleri değil, aynı zamanda hastanın sonrasında bakımını da kapsar. Çoğu insan, kanser tedavisinden sonra fiziksel ve ruhsal olarak büyük bir yük altındadır. Takip bakımı, hastalığı işlemede ve tümör hastalığı ile ilgili ortaya çıkan çeşitli sorunları aşmada yardımcı olmayı amaçlar.
Hastanede, hastalar sorunları ve soruları için tedavi eden doktora veya özel uzmanlara başvurma imkânına sahiptirler. Gerçek tedavi sürecinin yanı sıra, bir tedavi uzmanının görevlerinden biri de hastayı desteklemek ve onunla birlikte sorunları çözmektir. Bakım konusunda sorular varsa, hemşirelik personeli veya stomaterapistler yardımcı olabilir. Eğer iyileşme için beslenme düzeninde bir değişiklik gerekiyorsa ya da faydalı olacaksa, bireysel ihtiyaçlara göre özel bir beslenme planı hazırlamak için beslenme uzmanları mevcuttur.
Kolostoma (Kalınbağırsak çıkışı), Kolostomi
Kolostomi, en yaygın stoma uygulamasıdır. Kolostomi, (Yunanca “Colon” = kalın bağırsak ve “Stoma” = ağız, açıklık) kalın bağırsağın cilt yüzeyine yapay olarak çıkartılmasıdır.
Ne zaman kolostoma gereklidir?
Temelde, kalın bağırsak sisteminde ciddi bir hastalık olduğunda ve belirli bağırsak bölümlerinin geçici veya kalıcı olarak durdurulması ya da çıkarılması gerektiğinde kolostomi gereklidir.
Kolostomi uygulamasının nedenleri şunlardır:
- Kronik iltihabi kalın bağırsak hastalıkları (örneğin, ülseratif kolit veya Crohn hastalığı)
- Kalın bağırsak bölgesindeki tümörler
- Kalın bağırsakta iltihaplanabilecek divertikül (sarkma)
- Bağırsak delinmesi (perforasyon)
- Yetersiz anüs kası fonksiyonu (gaita boşaltımı üzerinde kontrol kaybı)
- Yaralanmalar
- Radyoterapi nedeniyle oluşan hasarlar
- Doğuştan bağırsak anormallikleri (örneğin, Hirschsprung hastalığı)
Kolostomada Hangi Stoma Türleri Vardır?
Bireysel hastalığa bağlı olarak, kalın bağırsağın yapay çıkartılması için öncelikle iki tür stoma uygulanır: sonlu kolostomi (aynı zamanda sigma kolostomi olarak da adlandırılır) ve çift lüleli kolostomi (transversum kolostomi).
Sonlu Kolostomi (Sigma Kolostomi)
Bu kalıcı stoma uygulamasında, cerrah rektumu, anüsü ve dışkı kasını ve kalın bağırsak bölgesinin küçük bir kısmını çıkarır. Yapay çıkış genellikle sol alt karnın, S şeklindeki bağırsak bölümünde (sigma = Yunanca S) yerleştirilir; bu nedenle bu stoma türü sigma kolostomi olarak adlandırılır.
Sonlu kolostomi uygulamasında kalın bağırsağın neredeyse tamamı korunur, yani fonksiyonu (dışkının yoğunlaştırılması) çok az etkilenir. Dışkı, genellikle işlem öncesi ile aynı kıvamda olur.
Çift Lüleli Kolostomi (Transversum Kolostomi)
Bu stoma türü genellikle geçici olarak (birkaç ay) uygulanır ve daha derin bağırsak bölümlerinin dinlendirilmesi amacıyla yapılır. Çıkış, sağ veya sol üst karında oluşturulur: Cerrah, bağırsakları karın duvarından bir halka şeklinde çeker, sonra bağırsak açılır ve karın duvarına sabitlenir. Bu şekilde, stoma yönünde ve stoma yönünden uzaklaşan bir bölüm oluşur, bu da bağırsakların dinlenmesini sağlar.
Hastalıklı bağırsak bölümünün iyileşme süreci tamamlandığında, cerrah iki bağırsak ucunu birbirine bağlayabilir ve karın içine geri yerleştirebilir. Normal dışkılama işlemi böylece yeniden sağlanır. Çift lüleli kolostomi genellikle transversumda (latince transversus = yatay) yapıldığından, bu nedenle transversum kolostomi olarak da adlandırılır.